fossil
US /ˈfɑː.səl/
UK /ˈfɑː.səl/
1.
fosil
the remains or impression of a prehistoric plant or animal embedded in rock and preserved in petrified form.
:
•
Scientists discovered a dinosaur fossil in the desert.
Bilim insanları çölde bir dinozor fosili keşfetti.
•
The museum has an impressive collection of marine fossils.
Müzede etkileyici bir deniz fosilleri koleksiyonu bulunmaktadır.
2.
fosil, modası geçmiş şey/kişi
a person or thing that is outdated or has not changed with the times.
:
•
My grandfather is a bit of a fossil when it comes to technology.
Dedem teknoloji konusunda biraz fosil kalmış.
•
That old accounting system is a real fossil; we need to upgrade.
O eski muhasebe sistemi tam bir fosil; yükseltmemiz gerekiyor.
1.
fosilleşmek, taşlaşmak
to convert into a fossil; petrify.
:
•
Over millions of years, the wood began to fossil.
Milyonlarca yıl boyunca odun fosilleşmeye başladı.
•
The conditions were perfect for the ancient remains to fossil.
Antik kalıntıların fosilleşmesi için koşullar mükemmeldi.