fortuitous
US /fɔːrˈtuː.ə.t̬əs/
UK /fɔːrˈtuː.ə.t̬əs/
1.
tesadüfi, beklenmedik
happening by accident or chance rather than design
:
•
The discovery of penicillin was a fortuitous event.
Penisilinin keşfi tesadüfi bir olaydı.
•
It was a fortuitous coincidence that we met at the airport.
Havaalanında karşılaşmamız tesadüfi bir tesadüftü.
2.
şanslı, uğurlu
happening by a lucky chance; fortunate
:
•
It was fortuitous that the train was delayed, as I almost missed it.
Trenin gecikmesi şanslı bir durumdu, çünkü neredeyse kaçırıyordum.
•
Their meeting was entirely fortuitous, but it led to a great partnership.
Tanışmaları tamamen şans eseriydi ama harika bir ortaklığa yol açtı.