fledgling
US /ˈfledʒ.lɪŋ/
UK /ˈfledʒ.lɪŋ/
1.
yavru kuş, tüyleri yeni çıkmış kuş
a young bird that has just fledged, i.e., acquired its flight feathers and left the nest
:
•
The mother bird watched over her fledgling as it took its first flight.
Anne kuş, yavrusu ilk uçuşunu yaparken onu izledi.
•
We found a small fledgling on the ground and tried to help it.
Yerde küçük bir yavru kuş bulduk ve ona yardım etmeye çalıştık.
2.
yeni yetme, acemi
a person or organization that is new and inexperienced
:
•
The company is still a fledgling in the tech industry.
Şirket teknoloji sektöründe hala yeni yetme.
•
As a fledgling writer, she sought advice from experienced authors.
Yeni başlayan bir yazar olarak, deneyimli yazarlardan tavsiye aldı.
1.
yeni yetme, acemi
new and inexperienced
:
•
The fledgling startup struggled to find its footing in the competitive market.
Yeni kurulan startup, rekabetçi pazarda yerini bulmakta zorlandı.
•
He took on the challenge with the enthusiasm of a fledgling entrepreneur.
Yeni yetme bir girişimcinin coşkusuyla meydan okumayı kabul etti.