equity
US /ˈek.wə.t̬i/
UK /ˈek.wə.t̬i/
1.
eşitlik, hakkaniyet, adalet
the quality of being fair and impartial
:
•
The company is committed to ensuring equity in its hiring practices.
Şirket, işe alım uygulamalarında eşitliği sağlamaya kararlıdır.
•
Promoting social equity is a key goal of the new policy.
Sosyal eşitliği teşvik etmek, yeni politikanın temel bir hedefidir.
2.
öz sermaye, hisse senedi, pay
the value of the shares issued by a company
:
•
Investors are looking for companies with strong equity growth.
Yatırımcılar güçlü öz sermaye büyümesi olan şirketler arıyor.
•
He decided to sell his equity in the startup.
Startup'taki hisselerini satmaya karar verdi.
3.
öz sermaye (gayrimenkul), net değer (gayrimenkul)
the value of a mortgaged property after deduction of charges against it
:
•
Homeowners can borrow against the equity in their homes.
Ev sahipleri, evlerindeki öz sermayeyi teminat göstererek borç alabilirler.
•
Building equity in your home takes time.
Evinizde öz sermaye oluşturmak zaman alır.