early

US /ˈɝː.li/
UK /ˈɝː.li/
"early" picture
1.

erken

happening or done before the usual or expected time

:
She arrived early for the meeting.
Toplantıya erken geldi.
We had an early dinner tonight.
Bu akşam erken yemek yedik.
2.

ilk, başlangıçtaki

near the beginning of a period of time or a process

:
In the early stages of the project, we faced many challenges.
Projenin ilk aşamalarında birçok zorlukla karşılaştık.
The early morning mist covered the fields.
Sabahın erken saatlerindeki sis tarlaları kapladı.
1.

erken

before the usual or expected time

:
The train arrived early.
Tren erken geldi.
She woke up early to catch the sunrise.
Güneşin doğuşunu yakalamak için erken uyandı.
2.

erken, başlangıçta

near the beginning of a period of time or a process

:
He started his career early in life.
Kariyerine hayatının erken dönemlerinde başladı.
The symptoms appeared early in the disease.
Belirtiler hastalığın erken dönemlerinde ortaya çıktı.