dope

US /doʊp/
UK /doʊp/
"dope" picture
1.

uyuşturucu, esrar

an illegal drug, especially cannabis or heroin

:
•
He was arrested for possession of dope.
Uyuşturucu bulundurmaktan tutuklandı.
•
The police found a large quantity of dope in his apartment.
Polis, dairesinde büyük miktarda uyuşturucu buldu.
:
drugsnarcoticscontrabandillegal substances
2.

bilgi, haber

information, especially secret or confidential information

:
•
He got the inside dope on the upcoming merger.
Yaklaşan birleşme hakkında içeriden bilgi aldı.
•
What's the latest dope on the election results?
Seçim sonuçları hakkında en son bilgi nedir?
:
infointelligencedatafactsdetails
3.

aptal, gerizekalı

(informal) a stupid person

:
•
You absolute dope! You locked yourself out again.
Tam bir aptalsın! Yine kendini dışarıda kilitledin.
•
He's a bit of a dope when it comes to technology.
Teknoloji konusunda biraz aptaldır.
:
idiotfoolmoronduncenitwit
1.

harika, müthiş

(informal) very good; excellent

:
•
That new song is absolutely dope!
O yeni şarkı kesinlikle harika!
•
His new car is pretty dope.
Yeni arabası oldukça havalı.
:
coolawesomegreatexcellentamazing
1.

doping yapmak, uyuşturucu vermek

to administer a drug to (a person or animal), especially in order to enhance or impair performance

:
•
The athlete was accused of being doped before the race.
Sporcu, yarıştan önce doping yapmakla suçlandı.
•
They tried to dope the racehorse to slow it down.
Yarış atını yavaşlatmak için uyuşturmaya çalıştılar.
:
drugmedicatesedatestimulate
:
blood doping