delinquency
US /dɪˈlɪŋ.kwən.si/
UK /dɪˈlɪŋ.kwən.si/

1.
suçluluk, kabahat
minor crime, especially that committed by young people
:
•
The program aims to reduce juvenile delinquency.
Program, gençlik suçluluğunu azaltmayı hedefliyor.
•
Factors contributing to delinquency include poverty and lack of education.
Suçluluğa katkıda bulunan faktörler arasında yoksulluk ve eğitim eksikliği bulunmaktadır.
2.
temerrüt, ihmal, gecikme
failure to do what law or duty requires
:
•
The company was cited for financial delinquency.
Şirket, finansal temerrüt nedeniyle suçlandı.
•
His delinquency in paying taxes led to severe penalties.
Vergi ödemelerindeki temerrüdü ağır cezalara yol açtı.