delicacy
US /ˈdel.ə.kə.si/
UK /ˈdel.ə.kə.si/

1.
2.
lezzet, incelik
a rare and expensive food item
:
•
Caviar is considered a great delicacy.
Havyar büyük bir lezzet olarak kabul edilir.
•
The restaurant specializes in local delicacies.
Restoran yerel lezzetler konusunda uzmandır.
3.
kırılganlık, hassasiyet
the quality of being easily broken or damaged
:
•
Handle the antique vase with great delicacy.
Antika vazoyu büyük bir incelikle tutun.
•
The delicacy of the fabric made it prone to tearing.
Kumaşın inceliği onu yırtılmaya eğilimli hale getirdi.
4.
hassasiyet, incelik
sensitivity of feeling or response
:
•
He handled the sensitive topic with great delicacy.
Hassas konuyu büyük bir incelikle ele aldı.
•
The situation required diplomatic delicacy.
Durum diplomatik incelik gerektiriyordu.