combine
US /kəmˈbaɪn/
UK /kəmˈbaɪn/
1.
birleştirmek, bir araya getirmek, harmanlamak
to join or merge to form a single unit or substance
:
•
We need to combine our efforts to finish this project on time.
Bu projeyi zamanında bitirmek için çabalarımızı birleştirmemiz gerekiyor.
•
The two chemicals combine to form a new compound.
İki kimyasal yeni bir bileşik oluşturmak için birleşir.
2.
birleştirmek, harmanlamak
to possess or exhibit (two or more different qualities or characteristics) at the same time
:
•
The new car combines luxury with fuel efficiency.
Yeni araba lüksü yakıt verimliliğiyle birleştiriyor.
•
Her work combines traditional techniques with modern art.
Eseri geleneksel teknikleri modern sanatla birleştiriyor.
1.
biçerdöver, harman makinesi
a large machine that harvests grain crops
:
•
The farmer used a combine to harvest the wheat field.
Çiftçi buğday tarlasını hasat etmek için bir biçerdöver kullandı.
•
The new combine can harvest more efficiently.
Yeni biçerdöver daha verimli hasat yapabilir.