buttonhole
US /ˈbʌt̬.ən.hoʊl/
UK /ˈbʌt̬.ən.hoʊl/
1.
ilik
a slit made in a garment to receive a button for fastening
:
•
She sewed a new buttonhole on the coat.
Paltoya yeni bir ilik dikti.
•
The tailor carefully measured each buttonhole.
Terzi her iliği dikkatlice ölçtü.
2.
yaka çiçeği, ilik çiçeği
a flower worn in a buttonhole
:
•
He wore a red rose as a buttonhole.
Kırmızı bir gülü yakasına taktı.
•
The groom's buttonhole matched the bride's bouquet.
Damatın yakası gelinin buketiyle uyumluydu.
1.
alıkoymak, yakasına yapışmak
to detain (someone) in conversation against their will
:
•
He tried to buttonhole me as I was leaving the office.
Ofisten çıkarken beni alıkoymaya çalıştı.
•
She was buttonholed by a persistent salesperson.
Israrcı bir satıcı tarafından alıkonuldu.