bustle

US /ˈbʌs.əl/
UK /ˈbʌs.əl/
"bustle" picture
1.

koşturmak, telaşlanmak

move in an energetic and busy manner

:
•
She bustled around the kitchen, preparing dinner.
Akşam yemeği hazırlarken mutfakta koşturdu.
•
The children bustled out of the classroom when the bell rang.
Zil çaldığında çocuklar sınıftan koşturarak çıktılar.
:
rushhurryscurrydashhustle
1.

koşturmaca, telaş

excited, noisy, and energetic activity

:
•
The bustle of the city never sleeps.
Şehrin koşturmacası hiç durmaz.
•
She enjoyed the lively bustle of the market.
Pazarın canlı koşturmacasından keyif aldı.
:
commotionactivityhubbubstirflurry
2.

kabarık etek

a pad or frame formerly worn under a skirt to expand it behind

:
•
Victorian dresses often featured a prominent bustle.
Viktorya dönemi elbiseleri genellikle belirgin bir kabarık etek özelliğine sahipti.
•
The fashion of the late 19th century brought back the bustle.
19. yüzyılın sonlarındaki moda, kabarık eteği geri getirdi.