bouquet

US /boʊˈkeɪ/
UK /boʊˈkeɪ/
"bouquet" picture
1.

buket, çiçek demeti

an attractively arranged bunch of flowers

:
•
She carried a beautiful bouquet of roses.
Güzel bir gül buketi taşıyordu.
•
The bride tossed her bouquet to the eager crowd.
Gelin, buketini hevesli kalabalığa fırlattı.
:
posynosegayspraygarland
2.

buket, aroma

the characteristic scent of a wine or liqueur

:
•
This red wine has a rich, complex bouquet.
Bu kırmızı şarap zengin, karmaşık bir bukete sahip.
•
The sommelier described the delicate bouquet of the vintage champagne.
Sommelier, eski şampanyanın narin buketini tarif etti.
:
aromafragranceperfumescentodor