bob
US /bɑːb/
UK /bɑːb/

1.
2.
şamandıra, şakül
a small, buoyant object, such as a float on a fishing line or a plumb bob
:
•
The fishing line had a red bob attached to it.
Olta ipine kırmızı bir şamandıra takılıydı.
•
He used a plumb bob to check the vertical alignment of the wall.
Duvarın dikey hizalamasını kontrol etmek için bir şakül kullandı.
1.
2.
eğilmek, savrulmak
move quickly to avoid a blow or to duck under something
:
•
He had to bob to avoid the low branch.
Alçak daldan kaçınmak için eğilmek zorunda kaldı.
•
The boxer learned to bob and weave to dodge punches.
Boksör, yumruklardan kaçmak için eğilmeyi ve savrulmayı öğrendi.