before
US /bɪˈfɔːr/
UK /bɪˈfɔːr/
1.
önce
during the period of time preceding (a particular event or time)
:
•
Always wash your hands before eating.
Yemekten önce her zaman ellerinizi yıkayın.
•
She arrived just before noon.
Tam öğleden önce geldi.
2.
önünde
in front of (someone or something)
:
•
The judge stood before the jury.
Yargıç jürinin önünde durdu.
•
He knelt before the king.
Kralın önünde diz çöktü.
1.
daha önce, önceden
at an earlier time; previously
:
•
I've seen this movie before.
Bu filmi daha önce izledim.
•
She had never flown before.
Daha önce hiç uçmamıştı.
1.
-den önce
at an earlier time than (something else)
:
•
He finished the race before anyone else.
Yarışı herkesten önce bitirdi.
•
Make sure you lock the door before you leave.
Gitmeden önce kapıyı kilitlediğinden emin ol.