beam
US /biːm/
UK /biːm/
1.
kiriş, direk
a long, sturdy piece of squared timber or metal spanning an opening or part of a building, usually to support the roof or floor above
:
•
The old house had exposed wooden beams.
Eski evin açıkta ahşap kirişleri vardı.
•
Steel beams were used to construct the skyscraper.
Gökdeleni inşa etmek için çelik kirişler kullanıldı.
1.
gülümsemek, ışıldamak
to shine brightly, especially in a way that suggests happiness or optimism
:
•
She couldn't help but beam when she saw her son.
Oğlunu görünce gülümsemekten kendini alamadı.
•
The proud parents beamed at their daughter's graduation.
Gururlu ebeveynler kızlarının mezuniyetinde gülümsedi.
2.
ışınlamak, yayınlamak
to transmit (a radio signal or broadcast) in a particular direction
:
•
The satellite will beam data back to Earth.
Uydu verileri Dünya'ya geri ışınlayacak.
•
They plan to beam the concert live to millions of viewers.
Konseri milyonlarca izleyiciye canlı yayınlamayı planlıyorlar.