advocate

US /ˈæd.və.keɪt/

UK /ˈæd.və.keɪt/

savunucu, destekçi

a person who publicly supports or recommends a particular cause or policy

•

She is a strong advocate for human rights.

İnsan hakları için güçlü bir savunucudur.

•

He became a passionate advocate for environmental protection.

Çevre koruma konusunda tutkulu bir savunucu oldu.

avukat

a lawyer, especially one who pleads cases in court

•

The defense advocate presented a strong argument.

Savunma avukatı güçlü bir argüman sundu.

•

She consulted an advocate regarding her legal issues.

Hukuki sorunları hakkında bir avukata danıştı.

savunmak, desteklemek

publicly recommend or support

•

They advocate for stricter gun control laws.

Daha sıkı silah kontrol yasalarını savunuyorlar.

•

The organization advocates for the rights of children.

Kuruluş çocuk haklarını savunuyor.