acutely
US /əˈkjuːt.li/
UK /əˈkjuːt.li/

1.
şiddetle, keskin bir şekilde
to a sharp or intense degree; severely
:
•
She was acutely aware of his presence.
Onun varlığının keskin bir şekilde farkındaydı.
•
The pain was acutely felt in his leg.
Ağrı bacağında şiddetli bir şekilde hissediliyordu.
2.
keskin bir şekilde, anlayışlı bir şekilde
in a way that shows a keen understanding or perception
:
•
He acutely observed the subtle changes in her mood.
Ruh halindeki ince değişiklikleri keskin bir şekilde gözlemledi.
•
The analyst acutely pointed out the flaws in the strategy.
Analist, stratejideki kusurları keskin bir şekilde belirtti.