yellow
US /ˈjel.oʊ/
UK /ˈjel.oʊ/

1.
sarı
a color intermediate between green and orange in the spectrum, a primary subtractive color complementary to blue; like that of an egg yolk or lemon.
:
•
The sun is a bright yellow.
Güneş parlak sarıdır.
•
She painted the wall yellow.
Duvarı sarıya boyadı.
2.
sarı pigment, sarı boya
a yellow pigment or dye.
:
•
The artist mixed a vibrant yellow for the painting.
Sanatçı tablo için canlı bir sarı karıştırdı.
•
She used a deep yellow to highlight the details.
Detayları vurgulamak için koyu bir sarı kullandı.
1.
sarı
of the color yellow.
:
•
The yellow car sped down the road.
Sarı araba yolda hızla ilerledi.
•
She wore a beautiful yellow dress.
Güzel bir sarı elbise giymişti.
2.
korkak, ödlek
cowardly.
:
•
He was too yellow to stand up to the bully.
Zorbaya karşı duramayacak kadar korkaktı.
•
Don't be yellow, tell him what you think!
Korkak olma, ona ne düşündüğünü söyle!
1.
sararmak, sarıya dönmek
to turn yellow.
:
•
The old photographs began to yellow with age.
Eski fotoğraflar yaşla birlikte sararmaya başladı.
•
The leaves on the trees started to yellow in autumn.
Sonbaharda ağaçlardaki yapraklar sararmaya başladı.