vintage
US /ˈvɪn.t̬ɪdʒ/
UK /ˈvɪn.t̬ɪdʒ/
1.
rekolte, üretim yılı
the year or place in which wine, especially wine of high quality, was produced.
:
•
This Bordeaux is from a superb vintage.
Bu Bordo, harika bir rekolteye sahip.
•
The vintage of 1990 was particularly good for red wines.
1990 rekoltesi kırmızı şaraplar için özellikle iyiydi.
2.
dönem, üretim dönemi
the period in which something was made or produced.
:
•
This car is of a classic vintage.
Bu araba klasik bir döneme ait.
•
The store specializes in clothing of various vintages.
Mağaza çeşitli dönemlere ait giysilerde uzmanlaşmıştır.
1.
vintage, klasik
denoting something of high quality from a past era.
:
•
She loves collecting vintage jewelry.
Vintage takı toplamayı seviyor.
•
He drives a beautiful vintage car.
Güzel bir klasik araba kullanıyor.