temporal
US /ˈtem.pɚ.əl/
UK /ˈtem.pɚ.əl/
1.
dünyevi, geçici
relating to worldly as opposed to spiritual affairs; secular.
:
•
The church has both spiritual and temporal power.
Kilisenin hem ruhani hem de dünyevi gücü vardır.
•
He focused on the temporal aspects of life, rather than the eternal.
Ebedi olan yerine hayatın dünyevi yönlerine odaklandı.
2.
zamansal, geçici
relating to time.
:
•
The novel explores the temporal relationship between past and present.
Roman, geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki zamansal ilişkiyi inceliyor.
•
Temporal data analysis is crucial for predicting future trends.
Zamansal veri analizi, gelecekteki eğilimleri tahmin etmek için çok önemlidir.
3.
şakakla ilgili
relating to the temples of the head.
:
•
He felt a sharp pain in his temporal region.
Şakak bölgesinde keskin bir ağrı hissetti.
•
The surgeon made an incision near the temporal bone.
Cerrah, şakak kemiğinin yakınında bir kesi yaptı.