stun

US /stʌn/
UK /stʌn/
"stun" picture
1.

sersemletmek, şaşırtmak

to make someone unconscious or confused, especially by a blow to the head

:
•
The boxer delivered a powerful punch that stunned his opponent.
Boksör, rakibini sersemleten güçlü bir yumruk attı.
•
The fall from the horse briefly stunned her.
Attan düşüşü onu kısa süreliğine sersemletti.
:
knock outdazebewilderoverwhelmastound
2.

şaşırtmak, hayrete düşürmek

to astonish or shock (someone) so that they are temporarily unable to react

:
•
The news of her sudden resignation stunned everyone in the office.
Ani istifa haberi ofisteki herkesi şaşkına çevirdi.
•
He was stunned by the beauty of the landscape.
Manzaranın güzelliği onu büyüledi.
:
astonishamazeshockoverwhelmdumbfound
1.

sersemlik, şaşkınlık

a state of being unconscious or confused

:
•
He was in a stun after hitting his head.
Kafasını vurduktan sonra bir sersemlik içindeydi.
•
The sudden bright light put him in a temporary stun.
Ani parlak ışık onu geçici bir sersemliğe soktu.
:
dazeshocktrancestupor
:
stunning