presume
US /prɪˈzuːm/
UK /prɪˈzuːm/
1.
varsaymak, farz etmek
suppose that something is the case on the basis of probability
:
•
I presume you're here on business.
Burada iş için bulunduğunuzu varsayıyorum.
•
We can't presume anything until we have all the facts.
Tüm gerçeklere sahip olana kadar hiçbir şeyi varsayamayız.
2.
cüret etmek, haddini aşmak
be audacious enough to do something
:
•
I wouldn't presume to tell you how to do your job.
Size işinizi nasıl yapacağınızı söylemeye cüret etmem.
•
He presumed to enter the private office without knocking.
Özel ofise kapıyı çalmadan girmeye cüret etti.