particular

US /pɚˈtɪk.jə.lɚ/
UK /pɚˈtɪk.jə.lɚ/
"particular" picture
1.

belirli, özel

used to single out an individual member of a specified group or class

:
Is there any particular reason you're asking?
Sormanın belirli bir nedeni var mı?
He's very fond of one particular brand of coffee.
Belli bir kahve markasına çok düşkün.
2.

titiz, seçici

demanding or fussy about something; fastidious

:
She's very particular about her food.
Yemek konusunda çok titiz.
He's not very particular about how his clothes are ironed.
Kıyafetlerinin nasıl ütülendiği konusunda pek titiz değil.
1.

ayrıntı, detay

a specific item or detail

:
I don't want to go into particulars right now.
Şu an ayrıntılara girmek istemiyorum.
The report gives all the particulars of the incident.
Rapor, olayın tüm ayrıntılarını veriyor.