lust

US /lʌst/

UK /lʌst/

şehvet, arzu

very strong sexual desire

•

He felt a powerful surge of lust for her.

Ona karşı güçlü bir şehvet hissetti.

•

The novel explores themes of love and lust.

Roman, aşk ve şehvet temalarını işliyor.

tutku, hırs

a passionate desire for something

•

His lust for power led him to betray his friends.

Onun iktidar hırsı arkadaşlarını ihanet etmesine neden oldu.

•

She had a real lust for adventure.

Gerçek bir macera tutkusu vardı.

şehvet duymak, arzu etmek

have a very strong sexual desire for someone

•

He couldn't help but lust after her.

Ona şehvet duymaktan kendini alamadı.

arzulamak, hırsla istemek

have a passionate desire for something

•

He lusted after fame and fortune.

Şöhret ve servet arzuluyordu.