legitimately
US /ləˈdʒɪt̬.ə.mət.li/
UK /ləˈdʒɪt̬.ə.mət.li/

1.
yasal olarak, meşru bir şekilde, haklı olarak
in a way that is allowed by law or rules
:
•
The company legitimately claimed the tax deductions.
Şirket vergi indirimlerini yasal olarak talep etti.
•
He legitimately earned his position through hard work.
Pozisyonunu sıkı çalışarak meşru bir şekilde kazandı.
2.
haklı olarak, makul bir şekilde, gerekçeli olarak
in a way that is reasonable or justifiable
:
•
She was legitimately concerned about her child's safety.
Çocuğunun güvenliği konusunda haklı olarak endişeliydi.
•
His anger was legitimately felt after the unfair treatment.
Haksız muameleden sonra öfkesi haklı olarak hissedildi.