launder
US /ˈlɑːn.dɚ/
UK /ˈlɑːn.dɚ/

1.
yıkamak, ütülemek
wash and iron (clothes or linen)
:
•
She needs to launder her work uniforms every week.
Her hafta iş üniformalarını yıkaması ve ütülemesi gerekiyor.
•
The hotel provides a service to launder guests' clothes.
Otel, misafirlerin kıyafetlerini yıkama ve ütüleme hizmeti sunmaktadır.
2.
kara para aklamak, aklamak
conceal the origin of (money, especially money obtained illegally) by routing it through foreign banks or legitimate businesses
:
•
Criminals often try to launder money through shell corporations.
Suçlular genellikle parayı paravan şirketler aracılığıyla aklamaya çalışır.
•
The investigation revealed a scheme to launder millions of dollars.
Soruşturma, milyonlarca doları aklama planını ortaya çıkardı.