horizon
US /həˈraɪ.zən/
UK /həˈraɪ.zən/
1.
ufuk
the line at which the earth's surface and the sky appear to meet
:
•
The sun dipped below the horizon, painting the sky in hues of orange and purple.
Güneş ufuk çizgisinin altına battı, gökyüzünü turuncu ve mor tonlarına boyadı.
•
From the top of the hill, we could see the vast ocean stretching to the horizon.
Tepenin zirvesinden, uçsuz bucaksız okyanusun ufuk çizgisine kadar uzandığını görebiliyorduk.
2.
ufuk, kapsam
the limit of a person's knowledge, experience, or interest
:
•
Traveling abroad can broaden your horizons.
Yurt dışına seyahat etmek ufkunuzu genişletebilir.
•
His interests extend beyond the narrow horizon of his profession.
İlgileri mesleğinin dar ufkunun ötesine uzanıyor.