hawk
US /hɑːk/
UK /hɑːk/

1.
şahin, atmaca
a diurnal bird of prey typically having short rounded wings and a long tail and a soaring flight, feeding on small birds and mammals.
:
•
A hawk circled high above the field, searching for prey.
Bir şahin tarlanın üzerinde yüksekte daireler çizerek av arıyordu.
•
The farmer used a scarecrow to keep the hawks away from his crops.
Çiftçi, şahinleri ekinlerinden uzak tutmak için bir korkuluk kullandı.
2.
şahin, savaş yanlısı
a person who advocates an aggressive or warlike policy, especially in foreign affairs.
:
•
The senator is known as a foreign policy hawk.
Senatör, dış politika şahini olarak biliniyor.
•
The debate was between the doves and the hawks.
Tartışma güvercinler ve şahinler arasındaydı.
:
1.
satmak, bağırarak satmak
carry about and offer (goods) for sale, typically advertising them by shouting.
:
•
Street vendors hawk their wares to passersby.
Sokak satıcıları mallarını yoldan geçenlere satıyor.
•
He used to hawk newspapers on the street corner.
Eskiden köşe başında gazete satardı.
2.
boğazını temizlemek, balgam çıkarmak
clear one's throat noisily; cough up phlegm.
:
•
He had to hawk several times before he could speak clearly.
Net konuşabilmek için birkaç kez boğazını temizlemesi gerekti.
•
The old man would often hawk and spit on the sidewalk.
Yaşlı adam sık sık boğazını temizler ve kaldırıma tükürürdü.