greasy

US /ˈɡriː.si/
UK /ˈɡriː.si/
"greasy" picture
1.

yağlı, yağlımsı

covered with, full of, or resembling grease or oil

:
The mechanic's hands were greasy from working on the engine.
Tamircinin elleri motorla uğraşmaktan yağlıydı.
She wiped the greasy pan with a paper towel.
Yağlı tavayı kağıt havluyla sildi.
2.

kaygan, yapışkan

having an unpleasantly smooth, slippery, or slimy feel

:
The floor was greasy after the spill, making it dangerous to walk on.
Döküldükten sonra zemin kaygandı, bu da üzerinde yürümeyi tehlikeli hale getirdi.
The texture of the raw fish was somewhat greasy.
Çiğ balığın dokusu biraz kaygandı.
3.

yağcı, dalkavuk

unpleasantly fawning or obsequious

:
His greasy compliments made everyone uncomfortable.
Onun yağcı iltifatları herkesi rahatsız etti.
He had a greasy smile that made her distrust him.
Onun yağcı bir gülümsemesi vardı, bu da onun ona güvenmemesine neden oldu.