get under someone's skin
US /ɡɛt ˈʌndər ˈsʌmˌwʌnz skɪn/
UK /ɡɛt ˈʌndər ˈsʌmˌwʌnz skɪn/
1.
birinin sinirini bozmak, birini rahatsız etmek, canını sıkmak
to annoy or irritate someone intensely
:
•
His constant complaining really gets under my skin.
Sürekli şikayetleri gerçekten sinirimi bozuyor.
•
I try not to let negative comments get under my skin.
Olumsuz yorumların canımı sıkmasına izin vermemeye çalışıyorum.
2.
içine işlemek, derinden etkilemek
to deeply affect someone emotionally, often in a positive way, causing them to think about something for a long time
:
•
That powerful documentary really got under my skin; I can't stop thinking about it.
O güçlü belgesel gerçekten içime işledi; onu düşünmeden duramıyorum.
•
Her kindness and resilience got under his skin, making him rethink his own priorities.
Onun nezaketi ve direnci içine işledi, kendi önceliklerini yeniden düşünmesine neden oldu.