fried
US /fraɪd/
UK /fraɪd/

1.
kızarmış
cooked in hot fat or oil
:
•
She ordered fried chicken for dinner.
Akşam yemeği için kızarmış tavuk sipariş etti.
•
Do you prefer fried eggs or scrambled eggs?
Kızarmış yumurta mı yoksa çırpılmış yumurta mı tercih edersiniz?
2.
bitkin, yorgun
(informal) very tired or exhausted
:
•
After working all night, I'm completely fried.
Bütün gece çalıştıktan sonra tamamen bitkinim.
•
My brain is totally fried after that intense study session.
O yoğun çalışma seansından sonra beynim tamamen bitkin.
1.
kızarttı
past simple and past participle of fry
:
•
He fried the fish until it was golden brown.
Balığı altın rengi olana kadar kızarttı.
•
The chef fried the vegetables quickly in a wok.
Şef sebzeleri wokta hızlıca kızarttı.