fixer

US /ˈfɪk.sɚ/
UK /ˈfɪk.sɚ/
"fixer" picture
1.

arabulucu, düzenleyici

a person who makes arrangements for other people, especially in a dishonest or illegal way

:
He worked as a political fixer, arranging deals behind the scenes.
Siyasi bir arabulucu olarak çalıştı, perde arkasında anlaşmalar ayarladı.
The crime boss had a personal fixer to handle all his dirty work.
Suç patronunun tüm kirli işlerini halletmek için kişisel bir arabulucusu vardı.
2.

tamirci, düzeltici

a person or thing that fixes or repairs something

:
He's a great fixer of old cars.
Eski arabaların harika bir tamircisi.
This tool is a real fixer for loose screws.
Bu alet gevşek vidalar için gerçek bir düzeltici.