cruiser
US /ˈkruː.zɚ/
UK /ˈkruː.zɚ/
1.
kruvazör
a large, fast warship that is smaller than a battleship but larger than a destroyer
:
•
The naval cruiser led the fleet into the harbor.
Donanma kruvazörü filoyu limana götürdü.
•
Modern cruisers are equipped with advanced missile systems.
Modern kruvazörler gelişmiş füze sistemleriyle donatılmıştır.
2.
polis arabası, devriye arabası
a police car
:
•
The police cruiser sped down the street with its sirens blaring.
Polis aracı sirenleri çalarak caddede hızla ilerledi.
•
A police cruiser was parked outside the bank.
Bankanın dışında bir polis aracı park edilmişti.
3.
kruvazör (motosiklet)
a type of motorcycle designed for comfortable long-distance travel, often with a low seat and high handlebars
:
•
He rode his custom cruiser down the highway.
Özel yapım kruvazör motosikletiyle otoyolda sürdü.
•
Many bikers prefer cruisers for their relaxed riding position.
Birçok motosikletçi rahat sürüş pozisyonları nedeniyle kruvazör motosikletleri tercih eder.
4.
kruvazör (tekne), yat
a boat or ship used for pleasure cruises
:
•
They booked a small cruiser for their vacation on the lake.
Göldeki tatilleri için küçük bir kruvazör kiraladılar.
•
The luxury cruiser sailed smoothly across the calm waters.
Lüks kruvazör sakin sularda sorunsuz bir şekilde seyretti.