commute

US /kəˈmjuːt/
UK /kəˈmjuːt/
"commute" picture
1.

gidip gelmek, işe gidip gelmek

travel some distance regularly between one's home and place of work or study

:
•
He has to commute an hour to work every day.
Her gün işe bir saat gidip gelmek zorunda.
•
Many people commute from the suburbs to the city center.
Birçok kişi banliyölerden şehir merkezine gidip geliyor.
:
traveljourneygo back and forthshuttle
2.

hafifletmek, çevirmek

reduce (a judicial sentence, especially a death sentence) to one less severe

:
•
The governor decided to commute his death sentence to life imprisonment.
Vali, ölüm cezasını müebbet hapse çevirmeye karar verdi.
•
The judge has the power to commute sentences.
Hakimin cezaları hafifletme yetkisi var.
:
reducelessenmitigatealleviateabate
1.

işe gidiş geliş, yolculuk

a regular journey of some distance to and from one's place of work or study

:
•
His daily commute takes over an hour.
Günlük işe gidiş gelişi bir saatten fazla sürüyor.
•
The long commute is exhausting.
Uzun işe gidiş gelişi yorucu.
:
journeytriptravelride
:
commutercommuting