collapse

US /kəˈlæps/
UK /kəˈlæps/
"collapse" picture
1.

çökmek, yıkılmak

to fall down or in; to give way

:
•
The old bridge finally collapsed under the heavy load.
Eski köprü ağır yük altında sonunda çöktü.
•
The building was so old it was in danger of collapsing.
Bina o kadar eskiydi ki çökme tehlikesi vardı.
:
fall downgive waycave incrumbletopple
2.

çökmek, düşmek

to suddenly lose force, value, or effect

:
•
The company's shares collapsed after the scandal.
Şirketin hisseleri skandal sonrası çöktü.
•
His hopes of winning the election collapsed when the results came in.
Seçimi kazanma umutları sonuçlar geldiğinde yıkıldı.
:
faildeterioratedeclineplummetcrash
3.

yığılmak, bayılmak

to fall unconscious or become very weak, typically as a result of illness or injury

:
•
She collapsed from exhaustion after running the marathon.
Maratonu koştuktan sonra yorgunluktan yığıldı.
•
He collapsed on the floor, clutching his chest.
Göğsünü tutarak yere yığıldı.
:
faintpass outswoondropsuccumb
1.

çöküş, yıkılma

an instance of a structure or object falling down or in

:
•
The sudden collapse of the roof trapped several workers.
Çatının ani çöküşü birkaç işçiyi mahsur bıraktı.
•
Engineers are investigating the cause of the bridge's collapse.
Mühendisler köprünün çöküş nedenini araştırıyor.
:
breakdownfallruindestruction
2.

çöküş, başarısızlık

a sudden failure of an institution, system, or undertaking

:
•
The economic collapse led to widespread unemployment.
Ekonomik çöküş yaygın işsizliğe yol açtı.
•
The sudden collapse of the government surprised everyone.
Hükümetin ani çöküşü herkesi şaşırttı.
:
breakdownfailureruindebaclefiasco
3.

bayılma, yığılma

a sudden loss of consciousness or energy

:
•
He suffered a sudden collapse and was rushed to the hospital.
Ani bir bayılma geçirdi ve hastaneye kaldırıldı.
•
The heat caused several runners to experience a collapse.
Sıcaklık, birkaç koşucunun bayılmasına neden oldu.
:
faintblackoutprostrationexhaustion