subject
US /ˈsʌb.dʒekt/
UK /ˈsʌb.dʒekt/
1.
konu, mesele
a person or thing that is being discussed, described, or dealt with
:
•
The main subject of the meeting was the new budget.
Toplantının ana konusu yeni bütçeydi.
•
She changed the subject when he brought up his ex-girlfriend.
Eski kız arkadaşını gündeme getirdiğinde konuyu değiştirdi.
2.
ders, konu
an area of knowledge studied in a school, college, or university
:
•
My favorite subject in high school was history.
Lisede en sevdiğim ders tarihti.
•
She is studying several different subjects at university.
Üniversitede birkaç farklı ders okuyor.
3.
denek, araştırma konusu
a person or animal that is used in an experiment or study
:
•
The new drug was tested on human subjects.
Yeni ilaç insan denekler üzerinde test edildi.
•
The research involved observing the behavior of animal subjects.
Araştırma, hayvan deneklerinin davranışlarını gözlemlemeyi içeriyordu.
4.
özne
a person or thing forming the grammatical subject of a sentence
:
•
In the sentence 'The cat sat on the mat,' 'the cat' is the subject.
'Kedi halının üzerinde oturdu' cümlesinde 'kedi' öznedir.
5.
tebaa, uyruk
a person or thing that is under the authority or control of another
:
•
All citizens are subjects of the king.
Tüm vatandaşlar kralın tebaasıdır.
•
The conquered people became subjects of the empire.
Fethedilen halk imparatorluğun tebaası oldu.
1.
tabi tutmak, maruz bırakmak
to cause or force someone or something to undergo a particular experience or be exposed to something
:
•
The new policy will subject all employees to stricter rules.
Yeni politika tüm çalışanları daha katı kurallara tabi tutacak.
•
He was subjected to intense questioning by the police.
Polis tarafından yoğun sorguya çekildi.
1.
tabi, eğilimli
likely to be affected by something
:
•
The prices are subject to change without notice.
Fiyatlar haber verilmeksizin değiştirilebilir.
•
He is subject to fits of rage.
Öfke nöbetlerine eğilimlidir.