bridge
US /brɪdʒ/
UK /brɪdʒ/
1.
köprü
a structure carrying a road, path, railway, or canal across a river, ravine, road, railway, or other obstacle
:
•
The old stone bridge crosses the river.
Eski taş köprü nehri geçiyor.
•
They built a new bridge to connect the two islands.
İki adayı birbirine bağlamak için yeni bir köprü inşa ettiler.
2.
burun köprüsü
the upper bony part of the nose
:
•
She wears her glasses on the bridge of her nose.
Gözlüğünü burnunun köprüsüne takar.
•
He broke the bridge of his nose in the accident.
Kazada burnunun köprüsünü kırdı.
3.
köprü, bağlantı
a connecting or transitional passage or link
:
•
The program aims to bridge the gap between theory and practice.
Program, teori ile pratik arasındaki boşluğu kapatmayı hedefliyor.
•
Music can act as a bridge between different cultures.
Müzik, farklı kültürler arasında bir köprü görevi görebilir.
1.
2.
kapatmak, azaltmak
to reduce or get rid of the difference between two things or groups of things
:
•
The new policy aims to bridge the economic divide.
Yeni politika, ekonomik uçurumu kapatmayı hedefliyor.
•
Her research helped to bridge the gap between different scientific fields.
Araştırması, farklı bilimsel alanlar arasındaki boşluğu kapatmaya yardımcı oldu.