tack
US /tæk/
UK /tæk/
1.
raptiye, çivi
a small, sharp-pointed nail, usually with a broad, flat head, used for fastening or holding things in place temporarily
:
•
He used a tack to pin the notice to the board.
Bildiriyi panoya tutturmak için bir raptiye kullandı.
•
Be careful not to step on any loose tacks.
Gevşek raptiyelere basmamaya dikkat et.
2.
yön, yaklaşım, strateji
a course or method of action, especially one that is different from a previous one
:
•
The company decided to change tack and focus on a new market.
Şirket yön değiştirmeye ve yeni bir pazara odaklanmaya karar verdi.
•
After the initial failure, they took a different tack.
İlk başarısızlıktan sonra farklı bir yol izlediler.
3.
at takımları, eyer takımı
the equipment used in riding or driving horses, such as saddles, bridles, and stirrups
:
•
The stable hand cleaned all the horse's tack.
Seyis atın tüm takımlarını temizledi.
•
She carefully checked the tack before the competition.
Yarışmadan önce takımları dikkatlice kontrol etti.
1.
2.
tramola etmek, yön değiştirmek
to change direction, especially in sailing, by turning the front of the boat through the wind
:
•
The captain ordered the crew to tack the sailboat.
Kaptan mürettebata yelkenliyi tramola etmelerini emretti.
•
We had to tack several times to reach the harbor.
Liman'a ulaşmak için birkaç kez tramola atmak zorunda kaldık.